Neden

Seyreltilmiş Zamanlar

İbn Haldun Akademi’de bu yıl odağımızı “Seyreltilmiş Zamanlar” teması etrafında seyrek insanlık hallerine çeviriyoruz.

Dünyadan ve ülkemizden alanında yetkin isimlerin konuşmacı olarak yer aldığı Akademi ve etkinlik sonunda o seneki teması bağlamında verilen “İbn Haldun Akademi Ödülleri” ile, ilgili temanın ülkemizde en üst düzeyde tartışılıp gündeme getirilmesi ve üniversiteli gençler arasında yeni farkındalıklara kapı aralanması amaçlanmaktadır.

İnsanın bu dünyada ödevi ve sorumluluğu “daha güzel ve daha iyi” (Hud; 11-7 / Mülk; 67-2) eylemektir. Bunun için insanın kullanımına verilen en kıymetli şey, zamandır. Buna rağmen insanın en çok zâyî ettiği şey de zamandır.

Geleceğe iyi, doğru, güzel şeyler bırakmanın önündeki en büyük engel, rehavet ve “konfor” yanılgısıdır. Gerek bireysel gerek toplumsal ölçekte kendimizi kaygılı ve tekinsiz hissetmemiz için irili ufaklı yeterince sebebin mevcut olduğu modern zamanlarda, sabitelerimizi sağlamlaştırarak çıkışı aramak, en azından bu yönde bir düşünce çabası göstermek gerektiğini düşünüyoruz.

Modern zamanlar ve insanı kendisine tâbi kılmayı varoluşunun olmazsa olmazı olarak gören modern sistemler, hızla değişen dünyada birçok şeyi dayatır hale gelmiştir. “Derinlik”, “yoğunluk”, “bağ kurma”, “aşkla yapma”, “dikkat” ve “özen” gibi kavramlar, olgular hayatımızın her alanından giderek çekilmekte; ahlakımız, ailemiz ve her türlü bağlarımız, güvenimiz, eylemlerimiz, anlam kaygımız ve arayışımız, sorgulamalarımız, davamız, aşkımız, iş tutuşumuz, vicdani tutumlarımız, maneviyatımız, bizi bir yere/şeye ait kılan duygularımız ve değerlerimiz; hasılı insanı/ aileyi/ cemaati / milleti, insan/ aile/ cemaat/ millet kılan her şey seyrekleşmektedir.

Birkaç örnek vermek gerekirse, artık;

* Kendimiz her işimizde ahlakı kuşanmak yerine sadece “ahlak-erdem sinyalleme”yi yeterli görüyor, kendimizde var saydığımız birtakım erdemleri ortaya saçıp dökmeyi ve başkasının/başkalarının da o erdemlerle hareket etmesi gerektiğini dillendirmeyi marifet zannediyoruz. Bu tip “seyrek” ahlak giderek tüm toplumumuzu etkisi altına alır hale gelmiştir.

* “-mış gibi yaşamak/ -mış gibi yapmak”, adeta bir hayat tarzı olarak giderek yaygınlaşmaktadır.

* Hangi işte çalışıyor olursak olalım, hangi alanda öğrenim görüyor olursak olalım, ilh. bizden istendiği kadarını yapıyor, derin bir şevkle işimizin “üstüne koymuyor”, Fethi Gemuhluoğlu’nun deyimiyle “aşkla” yapmıyoruz. Hangi alanda olursa olsun iş tutuşlarımız giderek “seyrek”leşmektedir.

* İletişimin, birbirini tanımanın, ihtilafları gidermenin, ilh. en önemli aracı olan dilimiz, üslubumuz, anlama / ifade kabiliyetimiz giderek “seyrek”leşmektedir.

* Hayatımızı düzene koyan, anlamlı kılan şeylerden uzaklaşıyor, her şeye lakayt kalıyor, daha azla iktifa eder hale geliyoruz. Birçok yeni ve değerleri ifsat edici olgunun yeni bir “trend” olarak özendirilmeye çalışılması; geniş aile, komşular, aidiyet duyduğumuz çevreler giderek hatıralar arasında kalmakta, çekirdek aile içinde dahi ilişkilerimiz yoğunluğunu kaybetmektedir. Bu anlamda bağlarımız giderek “seyrek”leşmektedir.

* Sistemin sunduğu ve her fırsatta önümüze çıkardığı pazarlama stratejileriyle oluşan “kanaatler bolluğu”nda karar vermek için derin düşüncelere ve kalbimize başvurmamıza neredeyse gerek kalmamaktadır. En doğru değil de en “şartlara uygun” karar için gerekçelerimizi bu kanaatler bolluğu içinden kolayca seçmekteyiz. Bu durum en sert darbeyi vicdanlarımıza vurmaktadır. Kendimiz için oluşturduğumuz küçük konforlu alanları her geçen gün genişlettiğimiz bu yeni durumda “vicdani yükümüz ve sorumluluklarımız” ise giderek “seyrek”leşmektedir.

* Derinlik, farklılık, rutinden sıyrılma ihtiyacı giderek absürt şekillerde tatmin edilmekte; özellikle bazı çevrelerde görülen çeşitli ritüeller “maneviyat arayışı” etiketi altında çeşitli iletişim kanalları aracılığıyla merkeze yayılmak suretiyle giderek maneviyatımız “seyrek”leşmektedir.

* Her gün defalarca birçok çirkinliğe öyle ya da böyle maruz kaldığımız “akış”a kendimizi kaptırmamız; dikkatimizi dağıtıyor, bizi satıhta dolaştırıyor, bakışımızı bulanıklaştırıyor, algılarımızı kör ediyor, hissizleştiriyor, insani tepkilerimizi asgariye indiriyor; insan her yönüyle; hatıralarıyla, deneyimleriyle, kendisini bir yere/şeye ait kılan duyguları ve değerleriyle giderek “seyrek”leşmektedir.

Aksi yönde her çaba cılız alevlerle ancak kendi çevresini aydınlatmakta, geleceğe dair güçlü bir umut vermemektedir.

Bu manada insan; kendi varoluşunun, varlık gayesinin ve kullanımına verilen zamanın hakkını vermek mecburiyetindedir.

İbn Haldun Akademi ’24 programının, “Seyreltilmiş Zamanlar” teması etrafında düzenlenecek seminer ve konferanslarla, bu konulardaki farkındalığa katkı sağlaması planlanmaktadır.